Tütün eken aileler özellikle sabahın erken saatlerinde, hatta bazıları daha da erkenden gece yarısı at arabası olanlar at arabalarını, eşek arabası olanlar eşek arabalarını koşarak yolar çıkar, gece vakti sokaklarda arabaların tekerlekleri kaldırımlarda yankılanarak tütün tarlasına gider, löküslerin ışığında tütün kırmaya başlayanlar sabah güneşinin kendini belletmesiyle birlikte, insanlar tütün tarlalarından evlerine doğru harekete geçer, evlere geldiklerinde, kuruluklar ve koyu gölge bir yere serilen tütün yaprakları, antenine kablo bağlı bulunan, bir gelip giden cızırtılı sesiyle polis radyosunu dinlerken, yada her gün saat 10’da başlayan arkası yarın radyo piyesini dinlemek suretiyle, tütün yaprakları, yine tüm ev halkının işbirliği ile iğnelere dizer, dizilen tütünler iplere sıyrılır, sıyrılan ipler salaçlara asılır, salaçlardaki tütünler güneşe gelecek bir yamaca yaslanarak her gün yeri değiştirilen salaçlar güneşte kurutulmaya bırakılır.
İşte bu çalışma vakitlerinde özellikle öğle yemeklerinde sofralara gelen karpuz’un tadını hala unutamam, kabuğu simsiyah olan karpuz’u keserken de bıçağı çaldığın zaman çatur çutur ses gelirdi. Babam eve karpuz getirdiği zaman soğuması için evin önündeki su kuyusuna bırakırdık, bir müddet beklettinden sonra kuyudan çektiğimiz karpuz buz gibi soğuk olur, annem kesmeye başlayınca, kesilen karpuz’un kokusu etrafa yayılırdı, dilimlere ayıran annemin elinden, karpuzun kabuklarını kapar ve ikinci bir işlemden geçirmek suretiyle kemirerek sıyırırdık, annem kabuğunu kemirdiğimizi sevdiğimizi bildiği için kabuğu tam sıyırmaz, kabuğun iç kısmında bizim yememiz için özellikle bırakırdı. Ne zaman karpuz kessem ben hala bu geleneği çocukluğumda olduğu gibi yapar kabuklarını kemirmekten büyük bir zevk alırım.
Memlekete eskiden karpuz Adana’dan gelirdi satış tezgahları başında Adana karpuzu diye bağırırlardı. O dönemlerde ilçemizin özellikle iki noktasında karpuz satışı vardı, çayın üstü o zamanlar açıktı, Cumara Camii tarafında, çayın ve köprünün köşesinde Samiddin ve İkbal amcanın birlikte işlettiği satış tezgahı, hemen karşısında köprünün öbür köşesindeki yerde Andom Mıstık amcanın satış yeri vardı.
Kapuz kamyonları geldiği zaman, yıkma için 4-5 arkadaş karpuz indirmeye koşar, iki kişi kamyonun kasasından atar, iki kişi yerde yakalar, tezgah alanına indirirdik. Bazen tutamadığın karpuz yere düşer yarılırdı. Karpuz’u yıkmanın sonunda, karşılık olarak bir iki tane karpuz verilir, buda kamyondan indirdiğimizin mükafat, bedeli olarak ödenirdi.
Birde karpuz satan hem bakkaliye hem de büfe olan dükkanlar vardı. Özellikle o dönelmede bizim memlekete tufanda gelen meyve sebzeleri ilk olarak milyonluğun dükkanının vitrininde görürdük. Milyonlugun dükkanı dediğimiz yeri Hasan ve Dursun Demirel kardeşler işletir, o zamanlar en lüks dükkanlar arasında yer alan milyonluğun dükkanı, ilk gelen tufandaların tezgahlarda sergilendiği yerdi, tufanda çıkan meyve ve sebzeler çok pahalı olduğu için onu almak biryana görmek bile bir farklı duyguydu. Memlekette ilk tufanda gelen karpuz’u milyonluğun dükkanın da görürdük.